Saçlı deriden alınan beyin elektriksel aktivite kaydının analiz edilerek farklı frekanstaki dalgaların beyin üzerindeki dağılımını gösteren ve bu şekilde beynin çalışması hakkında dolaylı bilgi sağlayan bir tekniktir. CEEG, tedavi sonrasında da yinelendiğinde, tedavi ile sağlanan olumlu değişimi gösterebilmektedir. Örneklerdeki tedavi öncesi ve tedavi sonrasında elde edilen profillerden de anlaşılacağı gibi, tedavinin beyin kimyasındaki düzensizliği giderdiği biyoelektriksel aktivite kaydı ile gözlemlenebilmektedir.
Birçok ruhsal rahatsızlık beyin hastalığı olduğuna göre beyin işlevini anlamak ve izlemek etkin bir tedavi için önem taşımaktadır. Depresyon tedavisinde psikolojik veya sosyal boyutla birlikte biyolojik boyutun izlenmesi tedaviye dirençli durumlarda özellikle değerli ve önceliklidir. Tekden Hastanesi olarak bu konuda yenilik sağladığımız için mutluyuz.
Erişkin, genç ve çocuklarda beyin işlevlerini ölçerek tedavi, psikiyatride özlenen ve hedeflenen bir amaçtır. Beyindeki biyolojik süreçlerin son ürünü olan biyoelektrik faaliyeti CEEG ile ölçmek mümkündür. Bu konuda çok sayıda geçerlilik, güvenirlilik çalışması yapılmıştır. Mevcut biyolojik göstergelerin içerisinde en kullanılabilir yöntemdir.
Psikiyatride Konvansiyonel ve Kantitatif EEG
Yeni beyin görüntüleme teknikleri çeşitli psikiyatrik hastalıklarda beyindeki yapısal ve fonksiyonel bozukluklar hakkında bilgi vermektedir. Bu görüntüleme teknikleri arasında manyetik rezonans görüntüleme, bölgesel serebral metabolik hızın pozitron emisyon totmografisi, serebral bölgesel kan akımı, nörotransmiter reseptörlerine radioligand bağlanması, SPECT, f MRI, magnetoensefalografi, kantitatif EEG, ERP, topografik QEEG, istatistiksel olasılık haritalaması ve düşük resolüsyonlu elektromanyetik tomografi sayılabilir.
Bu beyin görüntüleme yöntemleri göstermiştir ki ruhsal hastalıkların açıkça beyin disfonksiyonu ile ilişkisi vardır. QEEG ve ERP psikiyatri pratiğinde beynin istirahat ve uyarılmış aktivitelerini kantitatif değerlendirmede invasif olmayan, hassas ve rezolüsyonu diğer yöntemlere göre daha güçlü olan araçlardır.
Anksiyete bozukluğu, depresyon, demans, obsesif kompulsif bozukluk, şizofreni, öğrenme güçlükleri, hiperaktivitenin eşlik ettiği ya da etmediği dikkat eksikliği gibi bozukluklarda beyin disfonksiyonu ya da bozulmuş nöroanatomik yapılarla çevresel faktörler arasında bir etkileşim olduğu anlaşılmıştır. Nörotransmiterlerin uygunluğunu değiştiren ve hipoteze edilmiş bir patofizyolojiyi etkileyen ilaçlar psikiyatri pratiğinde rutin olarak kullanılmaktadır. Ancak çoğu zaman, tedaviye dirençli olgularda dahi tedavi seçimi, tedavinin fizyolojik etkisinin belirlenmesi ve etkinliğinin objektif olarak değerlendirilmesi için biyolojik değerlendirme yöntemleri kullanılmamaktadır. Uygun biyolojik ölçümler tedavi seçimi ve değerlendirmesinde kullanılarak yanlış tedavi başlanmasını engelleyebilir, belirtilerin şiddetini azaltıp süresini kısaltabilir ve maliyeti belirgin ölçüde düşürebilir. Bu dönemde tedavi ihtiyacını göstermek ve tedavinin etkinliğini kanıtlamak giderek artan ölçüde gerekli hale gelmektedir.
Psikiyatri Hastalarında Neden EEG Kullanılmalıdır?
Psikiyatrik bir tanı konulması için öncelikle fizik ya da nörolojik durumlar dışlanıyor olmalıdır. Psikiyatri hastalarında 64% – 68% oranda EEG de patofizyoloji düşünülmekte ve bu sonuç organik beyin hasarını elemekten öte tanısal bir anlam taşımaktadır. Bu tür EEG çalışmaları ayırıcı tanı, tedavi seçimi ve değerlendirmesinde yardımcı olabilir. Bazı takip çalışmaları göstermiştir ki ilk başta incelenen QEEG profilleri aynı DSM tanısına sahip hastalar arasında hastalığın farklı ilerleyeceği grupları ya da farklı ilçalara daha iyi cevap verecek grupları ayırt edebilir.
Şizofrenide EEG
Çeşitli niteleyici çalışmalarda şizofrenik hastaların 20% ile 60%’sinde klasik EEG bozuklukları saptandığı bildirilmiştir. Şizofreniye daha özgü bir bulgu ise görece düşük ortalama alfa frekansıdır 4,5, ancak bazı hastalar hızlı bir alfa ritmi de gösterebilirler. Katatonik hastalar ise sıklıkla paroksismal aktivite gösterirler. İlaç kullanan ve kullanmayan şizofrenik hastaların EEG kayıtları incelendiğinde alfa baskınlığında azalma ve bozulmuş alfa ortalama frekansı ya da azalmış alfa cevabı tekrarlayan biçimde bildirilmiştir. Şizofrenide artmış beta aktivitesini bildiren çok sayıda araştırma da mevcuttur. Nöroleptikler tipik olarak alfa baskınlığını artırır 19–21 ve beta baskınlığını azaltırlar bu durum ilaç kullanan hastalarda EEG de bazı bozuklukların gizlenebildiğini düşündürür.
Yaşlı şizofrenik hastalarda hızlı teta aktivitesinde (7–7.5 Hz) artış is görülür. seen. Frontal alanlarda hızlı alfa (10–12 Hz) aktivitesindeki azalma hipofrontalite olarak adlandırılır.
EEG ve klinik durumla ilgili çeşitli ilişkiler de bildirilmiştir:
Negatif belirtilerle temporal alanlarda delta dalgaları ilişkisi saptanmıştır
QEEG anomalisinin derecesi ile klinik düzelmenin derecesi arasında doğru orantı saptanması sebebiyle klozapin ile düzelme sağlanması için EEG bozukluğu saptanmasının bir gereklilik olup olmadığı tartışılmaktadır.
Göz kırpma sıklığı, alfa baskınlığı ve sigara içme arasında ilişki saptanmıştır
Ancak şizofrenik hasta popülâsyonunda birkaç farklı EEG profili daha izlenebilmektedir. Bu heterojenite araştırmalarda ele alındığında dört tip QEEG kümesi izlenmiştir. Delta ve teta fazlalığı, teta fazlalığı, teta ve alfa fazla iken beta eksikliği, alfa ve beta fazlalığı . Daha önce tedavi almamış hastalar bu alttiplerden üçünü sergileyebilirler. Farklı alt tiplerde yer alan hastaların haloperido ve risperidon tedavilerine farklı cevap verdikleri gösterilmiştir.
Şizofrenide asimetri bulgularıyla ilgili çalışmalarda sonuçlar birbirinden farklı olabilmektedir. Sağ hemisferde ön alanlarda baskınlık daha yüksekken, sol hemisferde arka alanlarda daha yüksektir. Sol ön temporal alanda artmış delta aktivitesinin şizofren hastaları sağlıklı kontrollerden ayırabileceği bildirilmiştir.
Ön alanlarda hemisferler arası koheransta artış sık olarak bildirilmektedir. Aşağıda belirtileceği üzere depresyonda ön alanlarda koheransın azalması şizofreniyi depresyondan ayırt etmede fayda sağlayabilir.
Sonuç:
Şizofrenide EEG ve QEEG literatürü hastalığın heterojen doğası ve ilaç öykülerinin ve dozların farklılığı sebebiyle karışık hale gelmektedir. Ancak bu karıştırıcı faktörlere rağmen sık tekrar eden bazı bulgular vardır. En sık bildirilen anomaliler frontal alanlarda delta ve/ veya teta artışı, alfa bandında ortalama frekans ve güçte azalma, beta gücünde artıştır. Ön alanlarda koherans artışı da sık olarak bildirilmiştir. Bipolar bozukluğu şizofreniden ayırt etmede koherans ölçümleri katkıda bulunabilir